🌟 Oğuz Atay Tutunamayanlar Uzun Özet
Oğuz Atay sözleri Türk edebiyatına damga vurmuş yazarın eserlerinden alıntıları içermektedir. Özellikle Tutunamayanlar başta olmak üzere pek çok eseri ile edebiyatımızda ayrı bir yere sahip olan Oğuz Atay pek çok kişinin içinden geçmesine rağmen dillendiremediği düşünce ve duyguları ifade etmiştir.
11 maddeyle unutulmaz yazar Oğuz Atay. Türkiye'de çok okunan ve oldukça sevilen büyük yazarlarımızdan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934 tarihinde Kastamonu’da doğdu. Nitelikli bir eğitim hayatı geçiren Atay, hem akademisyen kimliği, hem de yazdığı roman ve öyküleriyle iz bıraktı. 13.12.2018 10:43 Son Güncelleme:
TutunamayanlarOğuz Atay İletişim Yayınları | 9789754700114. kitapsec.com › Products/Tutunamayanlar-Oguz-Atay. Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir.
Tutunamayanlar / Oğuz Atay. 1 Şub 2012. Uzun boylu bir balıkçı ceketli pis pis gülüyorlardı. O esmer, sakin, durgundu. Bana bakmadan benimle ilgili gibi idi.
Oğuz Atay Tutunamayanlar kitabını sitemizden ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Kitabın genel özetini ise alt kısımda paylaşıyorum. Kitapları sizin için uğraşla ve özenle topluyoruz. Yakın zamanda raflardan kaybolan, ve bütün kopyaları silinen Miyase Sertbarut - Kimsin Sen? kitabını el ile yazaraktan PDF haline getireceğiz.
Babası uzun yıllar CHP'de milletvekilliği yaptı Oğuz Atay'ın babası Cemil Atay 11 yıl milletvekilliği yapmış bir avukattır. Annesi ilkokul öğretmenidir.
Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” dan sonra kaleme aldığı ikinci romanı “Tehlikeli Oyunlar”, dört bölüm ve onsekiz alt bölümden oluşur. Oğuz Atay üzerine ölümünden sonra yazılan yazılar hep “Tutunamayanlar” eksenli olduğu için “Tehlikeli Oyunlar”, yazarın ilk romanının gölgesinde kalır. Oysa “Tehlikeli Oyunlar”, Türk edebiyatına kattığı
Oğuz Atay, Tutunamayanlar adlı kitabıyla 1970 TRT Roman ödülünü kazandı. Yeni dergi ile Soyut’ta hikayeleri yayınlandı. 13 Aralık 1977’de İstanbul’da öldü. Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır.
TutunamayanlarRomanın kurgusu, yazarın tarzı ve anlatım biçimi birçok kesimden övgüler toplamış Özellikle Eleştirmen Berna Moran romanının tekniğini çok beğendiğini ilan eden yazılar yayımlamıştır. Tutunamayanlar, Oğuz Atay'ın 1970 yılında TRT Roman Ödülü'nü kazanmış olan ilk romanıdır.
EdebiyattaBaşkaldırı Ve Oğuz Atay. IMCOFE, 2016. Yunus Şahin. Download Download PDF. Full PDF Package Download Full PDF Package. This Paper. A short summary of
OğuzAtay Set (7 Kitap) Oğuz Atay’ın 7 kitaplık Bütün Eserleri setinin içinde; Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı, Korkuyu Beklerken, Oyunlarla Yaşayanlar, Günlük ve Eylembilim kitapları yer alıyor. Yazarın 1972’de yayımlanmış ilk kitabı olan Tutunamayanlar, TRT Roman Ödülü’nü
OğuzAtay'ın yazdığı Tutunamayanlar adlı romanın resimli özeti. Lise müfredatına uygun bir şekilde titizlikle hazırlanmış bir özet.Kürk Mantolu Madonna Özeti
74ZfFgg. Oğuz Atay “Tehlikeli Oyunlar” yazarın en çok okunan kitaplarından biri olup “Tutunamayanlar” kitabından sonra yazılmıştır. Oğuz Atay, Türk ve Modern Edebiyatın sıra dışı yazarıdır. Romanlarında kullandığı anlatım teknikleriyle kendini diğer yazarlardan soyutlayarak post- modern döneminin simgesi haline geldi. Birçok yazımda Oğuz Atay’a yer verdim, çok kapsamlı biri olduğu için bu serinin devamı olan “Tehlikeli Oyunlar” adlı romanını detaylı olarak inceleyeceğim. İlk olarak Oğuz Atay hakkında kısa bir bilgi verelim. Eğer bu serinin öncesini okuduysanız daha önce de dediğim gibi kendisi en çok yaşarken anlaşılmamaktan yakınıyordu. Bunun sebebi belki de toplumun onay gösterdiği kuralların dışına çıkarak alışagelmedik bir portföy çizdiği için bu durum çoğu kişinin işine gelmemiş de olabilir. Birçok büyük yazarın değeri, Oğuz Atay gibi yaşadığı dönemde anlaşılmamıştır. Dostoyevski, Gogol, Tolstoy gibi Dünya edebiyatının hit isimleri haline gelen Rus yazarları da, toplum tarafından onay görmedikleri için değeri yaşadıkları dönemde bilinmemiştir. Ancak bu durum onların başarısına engel olmadı ve yazdıkları sıra dışı romanlarla günümüzde en çok okunan yazarlardan biri haline gelmiştir. İlginizi Çekebilir Franz Kafka Kimdir? Kafka Kitapları ve Edebi Kişiliği Oğuz Atay da aynı durumu yaşamıştır. Günümüzde yok satan “Tutunamayanlar” adlı romanı yazıldığı dönemde ikinci baskıyı bile görememişti. Gittiği çoğu yayınevinin geri çevirmesini bir kenara bırakın Atay’ın, deli olduğunu bile düşünen oldu. Peki, bu kitabın başarısız olduğu anlamına mı geliyordu? Her ne kadar öldükten sonra değeri anlaşılsa da Türkiye’nin “Kafkası” dedirttirecek bu eserini siz de çok beğeneceksiniz. Tehlikeli Oyunlar romanı ve hakkında her şeyi detaylı olarak kaleme aldık… Oğuz Atay – Tehlikeli Oyunlar Romanı İncelemesi Oğuz Atay’ın önemli eserlerinden biri olan “Tehlikeli Oyunlar “ adlı roman 1973 yılında yazıldı. Yazıldığı dönem hakkında birçok ipuçları barındıran eser, oyun içinde oyun tekniği, zaman anlayışı ve farklı anlatım teknikleriyle göze çarpar. Bu romanı Oğuz Atay ’ın “Tutunamayanlar “ romanından sonra yazılmış olan ikinci romanıdır. Roman dört ana bölümden ve on sekiz alt bölümden oluşur. Yazar, romanın çalışmalarına başladığında James Joyce’un Ulysses ’i ve Vladimir Nabokov’un Solgun Ateş adlı romanları gibi birçok kitaptan ve kaynaktan etkilenerek yazdığına dair yaklaşımlar vardır. Bu yaklaşımı destekleyecek türde, romanın bir bölümünde kullandığı yöntem Nabokov’un romanının benzeş olduğudur. Tehlikeli Oyunlar’da yer alan bazı bölümler eklektik seçmecilik bir anlayışla yazılmıştır. Roman, “zaman”, “okur” durumunda yarattığı şizoid kişilik bozukluklarından biri olan bu hastalık, sosyal ilişkilerde yakınlık kurmaya isteksiz olma ve duygularını göstermede kısıtlılık yaşamadır teknik bakımından ele alınır ve romanda “yorumlayıcı işbirliği” ile “inançsızlığın askıya alınması” kavramlara yer verildi. Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar Romanlarının Karşılaştırması Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanı, ilk eseri olan Tutunamayanlar romanının devamı niteliğindedir. Bir nevi Tutunamayanların bittiği yerde Tehlikeli Oyunlar başlar. Tutunamayanlar romanının sonunda Turgut Özben her şeyi bırakıp yanına sadece hayali arkadaşı Olrici alıp kasabaya yerleşir. Tehlikeli Oyunlar’ da ise Hikmet Benol, yaşadığı düzeni tamamen arkasında bırakarak gece kondu mahallesine yerleşir. Bu bakımdan karşılaştırdığımızda Hikmet Benol’un gece kondu hayatına geçiş yapması, tıpkı Turgut Özben’ in yakın arkadaşı olan Selimin intihar etmeden önceki hayatına benzemektedir. İlginizi Çekebilir Nazım Hikmet Sözleri, Şiirleri ve Kitaplarından Alıntılar Tehlikeli Oyunlar romanının ana karakteri olan Hikmet Benol tıpkı Turgut gibi hayata tutunmayı bir türlü becerememiştir. Onun hayatı gecekondu mahallesinden öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor. Öncesinde düzenli ve rahat bir hayat yaşayan karakter sonraki hayatına geçtiğinde bu dönemi tamamen yaşanmamış sayacaktır. Neden mi? Hikmet, Sevgi Hanımla evlendikten sonra rutin bir hayata geçmiş ve bir türlü yaşadığı toplumun beklentilerini karşılamayı becerememiştir. Bu doğrultuda toplum tarafından dayatılan iyi bir koca modeline ayak uydurmaya çalışmıştır. Ancak Hikmet, bu beklentilere uyum sağlayamamıştır. Evliliğin beraberinde getirdi hayatı şu şekilde anlatır Bir sürü yemek yapılmıştı ve ben damattım. Yeni ve sonradan olma akrabalar edinmiştim. Bir kere kayınpederim vardı ve bazı kızlar bana enişte diyordu. Anlamadığım şakalar yapılıyordu, ikinci sınıf şakalar.” Bura açıklama direk akıllara Turgut Özben’in tutunduğu hayatı çağrıştırıyor. Tıpkı Hikmette bu evliliği kendisini dış dünyaya bağımlı kıldığı bir unsur olarak görüyordu. Bu yüzden Hikmet karısını, toplumun oluşturduğu dış gerçekliğin birer aynası olduğunu kabul eder. İnsan evine bir biblo alınca kendini bir başka hisseder değil mi? Üstelik bu yumuşak biblo konuşuyor, “kocacığım, kocacığım” diye çevremde dönüp duruyordu.” Oğuz Atay – Tehlikeli Oyunlar Romanının Konusu Romanda, Hikmet’in eşi Sevgi Hanım’dan bahsedilirken annesine ve babasına da değinilir. Sevgi çocukluk yıllarından beri aile sıcaklığı alamayan bir kadın olarak büyümüştür. Bu neden evlendikten sonra sıcak bir yuva kurmak ve iyi bir eş olmak gibi bir çabaya girmiştir. Hikmette bu evlilikte Sevgi Hanımın beklentisini bildiği için, kendi evliliğinde de bunu uygulamak istemiş ancak Hikmet’in hayata bakış açısı değişmesiyle, bunun önüne set koyulmuştur. Başka bir yaşantı olacak bu İşte, Sevgi yok, kayınpeder yok, pijama yok, ev başka, eşyalar farklı…” Bir sabah uyandığında her şeyi geride bırakıp, gecekonduda yaşama fikri Hikmet için dünyanın gerçeklerinden sıyrılıp kendi mağarasına yani iç dünyasına çekilmiş ve sığındığı bir dünya oluşturmuştur. Gecekonduya taşındıktan sonra önceki hayatında Hikmeti tamamen yok sayar ve eski Hikmet’ten yalnızca “H” diye söz eder. Romanda şu sözleriyle bunu anlıyoruz H” diye söz eder “Ben kimdim? Sağlığında H olan biri. Beni yaşatmadı aslında, benimle birlikte yaşamadığı için… Onu buraya getirmedim… Benim de bir geçmişim olacak albayım, onu gecekonduda kuracağım. “ Oğuz Atay gecekondu hayatı derken neyi kastetmiş olabilir? Hikmet’in gecekondu hayatını “Ben de susarım o zaman. Gecekondum da oturur, anlaşılmayı beklerim” gibi soyut bir anlamla ifade eder. Bizatihi olarak fenomen dünyadan sıyrılıp, zihninde yarattığı oyunlarla kendine ait bir iç dünya yaratmıştır. İlginizi Çekebilir Özdemir Asaf Kimdir? Eserleri ve Şiirleri Oğuz Atay, gecekondu hayatını anlatırken sık sık Hikmet’in bilinçaltındaki dünyasına iner. Roman kullandığı teknikler farklı olduğundan okuyucunun kafasında belirsizliklere yol açar. Romanda, Hikmet’in gece kondu hayatına eşlik eden en yakın dostları Hüsamettin ve Nurhat, gerçek hayatta varlar mı, yoksa zihninde yarattığı bir arkadaş mı? gibi belirsizlikler taşırlar. Bu belirsizlikler romanın ilerleyen sayfalarında da devam eder. Atay’ın, 12 Mart askeri darbesinden sonra yazdığı Tehlikeli Oyunlar adlı romanın içeriği hakkında şu şekilde bahsedilmiştir Hüsamettin ile eşi Nurhayat Hanım’ın gerçekten var olup olmadıkları belli değildir ve okuyucuda şüphe uyandırır. Kendi içerisinde birçok alt karaktere bölünen Hikmet bile belli bir noktadan sonra kendi varlığından şüphe duymaktadır. Böylece Atay’ın üst kurmacayla yapmak istediği, her şeyin aslında bir kurgu olduğu gerçeğini vurgulamaktır. Başka bir deyişle Atay’a göre hayat bir oyundan ibarettir.” Bu belirsizlik içinde gece kondu mahallesindeki evini bir sığınak olarak görürken, kendi kendine geliştirdiği oyunlar üretir ve bu oyunlarda varolmaya çalışır. “Oyunlarımıza kim karışabilir? Herkesi istediğimiz gibi yargılayabiliriz. Acaba gerçekten öyle mi? Oyunlarda bile olsa hür olmak mümkün mü?” Hikmet kendince yarattığı bu oyunlarda başarılı olup olmadığını romanın sonunda intihar etmesiyle sembolik bir dille açıklamıştır. Ancak bu intihar da tıpkı Tutunamayanlar romanında Selim’in intiharı gibi kendini gerçekleştirmenin bir yolu olarak görür. Oğuz Atay’ın romanda yoğun bir şekilde uyguladığı teknik fenomen dünya ile kurmaca dünyanın silik ayrımın da karakterlerin varlık kazanmasıdır. Ayrıca romanda Hikmetin iç dünyasındaki gerçekliklerin ön plana çıkartılmasıyla romanın sonunda uyku ile uyanıklık arasında bir hal olarak yorumlanmıştır. Bu durumda romanın ana karakteri olan Hikmet Benol’un gecekondu mahallesine taşınmadan önceki hayatının bir değeri yoktur. Çünkü kahraman bundan sonraki hayatını hayal dünyasında var ettiği “kendi beni” olarak tanımladığı soyutlukta bulur. Bu nedenle Hikmet’in maddi olarak bedeni bir anlam ifade etmediği için intihar etmesi arkasından gelen kaçınılmaz bir son olmuştur. Oyunlar, oğlum Hikmet, gerçeğin en güzel yorumlarıdır. Bizim gerçek dediğimiz şey de bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.” Romanın diğer karakteri olan Hüsamettin Tambay ile gecekondu mahallesinden tanışıyorlardır. Atay, bu karakteri Hikmet’in akıl hocası olarak ele almış ve bir alt beni olarak nitelendirmiştir. Albayla oyunlar yazarken, Hikmet’in iç konuşmaları ve hayalleri oyunlara dâhil olur ve onun kendi iç dünyası ile hesaplaşması Albay ile birlikte yazdığı bu oyunlarda netlik kazanır. İlginizi Çekebilir Oğuz Atay Kimdir? Hayatı, Kitapları ve Edebi Kişiliği Hikmet’in gecekondu hayatındaki arkadaşlarından biri olan Hüsamettin Tambay ise, belirsiz bırakılmışlığın veya Hikmet’in bir başka alt beni olduğunun ötesinde bir kahraman olarak ele alınırsa, iç ve dış dengelerini oluşturabilmiş bir insan olarak karşımıza çıkar. Bu özellikleriyle Selim ve Süleyman Kargı ilişkisinde olduğu gibi Hikmet’e yer yer akıl hocalığı yapar ve yol gösterir. Hikmetin oyunlarında yardımcı olan birisi olarak göze çarpar. Anlamıyorum” diye mırıldandı Hüsamettin Bey. “Neler olduğunu hakikaten hatırlamıyorum Hikmet. Sen bana müsait bir zamanında anlatırsın olmaz mı?” Kâğıtları topladı “İfade edemediğim bir eksiklik hissi var içimde, Hikmet oğlum. Sanki her şey başka türlü oynanabilirdi.” Odadan çıktı, kapıyı yavaşça kapadı.” Bu oyunlarda, Albayın oynadığı oyunlar daha iyimserdir ve Hikmet’in intihar etmesinin sebebini hayat oyununu yanlış oynamasıyla ilişkilendirir. Bu şekilde yanlış düşünse de gerçeği kendiside bilmiyordur ve şu sözlerle ifade eder İfade edemediğim bir eksiklik hissi var içimde, Hikmet oğlum. Sanki her şey başka türlü olabilirdi, başka türlü oynanabilirdi. “ Romanda kurmacaya sıklıkta yer verildiğinden, sonlarına doğru Albayın onun kurmaca dünyasına ait olduğunu anlıyoruz. Diğer karakterlerin aksine gerçek bir karakter olan Nurhat, Hikmet’in gecekondu hayatında iletişim kurabildiği karakterdir. Nurhat, eşinin vefatı üzerine dul kalan bir kadındır ve hayatın zorluklarına karşı tek başına mücadele eden güçlü bir kadın simgesini ifade eder. Hikmet bu güçlü kadını kafasında oynadığı oyunlarla yeniden canlandırır ve yeni bir forma sokar. İyi bir müzik tarzı olan, kendini güzel bir dille ifade edebilen biri haline getirir. Ancak bu da Hikmet’in kendi iç beniyle oynadığı oyunlardan biri olmanın ötesine geçemez. Oğuz Atayın Tehlikeli Oyunlar adlı romanında Sevgi, Albay ve Nurhat dışında kalan bir diğer kahraman ise Bilgedir. Ancak Hikmet, Bilgeyi diğer kahramanlardan farklı bir yere koyar. Çünkü hayata baktıkları yön aynı yerdir ve Hikmetle benzeş özelliklere sahiptir. Bilge, isminden de anlaşılacağı gibi duyguları yerine aklıyla hareket eden bir karakterdir. Dış dünyadaki çetrefilli olaylardan kaçarak yalnızca kendisine has bir dünya yaratarak bu ilkeler doğrultusunda yaşayan bir kadındır. İlginizi Çekebilir Oğuz Atay “Tutunamayanlar” Roman Özeti ve Kitap Alıntıları Bu noktada şöyle bir uyumsuzluk yaşanır. Hikmet ve Bilge birbirlerine benzedikleri için istemedikleri maddi dünyaya bağlanmaları anlamına gelmektedir. Hikmet, Bilgeyi çok istemesine rağmen bir kadının bir erkeği evcilleştirdiğini, hayatını düzene soktuğunu ve hayal dünyasında yaşamasını engelleyeceğini düşündüğü için kendiyle çelişir. Romanda yer alan şu sözleriyle daha net anlayabiliriz Biz onları kafamızdaki oyunlara uydurmaya çalışırken onlar, -kafaları olmadığı için-bizi hayata uydurmaya çalışırlar. Oysa bizim hayatla görülecek hesabımız vardır.” Atay romanda Bilgeyi tıpkı Hikmet gibi düşünen, sorgulayan, kendi benliğini aramaya çalışan biri olarak gösterse de Hikmet kadar toplumdan kendini soyutlayamaz ve romanın bir yerinde Hikmet Şu sözlere yer verir ..bu oyunlardan usandım… Gerçek biri olmak istiyorum senin için… Oysa sen, yalnız kafandakilerle ilgilisin. “ Bilge, doğu- batı arasındaki karşılıkta batılı ve şehirli birisidir. Tehlikeli Oyunlar romandaki gerçekliğin simgesi Bilgedir ve romanın geçmiş zaman ile şimdiki zaman arasında karmaşık bir yapıya neden olduğunu, bunun da okurun zihninde karmaşa yarattığından söz edebiliriz. Romanın sonuna gelindiğinde kafasında kurduğu oyunların her biri bir hayaldir ve onun gerçeği olmadığını anlar. Bu hayali uzatmak son derece yersizdir ve gecekondusunda oturup anlaşılmayı bekleyen Hikmet’i kimse anlamamıştı. Tıpkı Turgut gibi intihar onun için bir kurtuluş yoluydu ve intihar ederse sesini duyacaklarını düşündü. Hayata tutunamayanlardan biri olarak Hikmet Benol, ahşap evinin üçüncü katına çıkar ve kendini atarak intihar eder. Peki, bu intiharıyla hayatını sonlandıran Hikmetin sesini duydular mı dersiniz? Tehlikeli Oyunlar Kitap Alıntıları Oğuz Atay’ın ikinci romanı olan “Tehlikeli Oyunlar” , tıpkı Selim Işık gibi hayata tutunamayan Hikmet Benol’un ruhsal bunalımlarını,kendi iç dünyasıyla verdiği iç savaşı roman Türk edebiyatında postmodernizmin ilk örneği olarak yerini alır. İşte, düşle gerçeğin birbirine karıştığı, üstkurmacanın kurguya bolca yer verildiği Tehlikeli Oyunlar romanından alıntılar… “İnsanlardaki zavallılığı, önce çocuklar seziyor galiba. Delileri de önce onlar kovalar.” “Huzurumuz var da denemez. Vaktimiz bol olduğu için, bütün günümüzü huzursuzlukla dolduramıyoruz sadece.” “Artık sanki yaşamıyorum, yaşayan birini seyrediyorum; daha önce bildiğim romanı okur gibiyim. Bir roman, kendini okumaya başlasaydı herhalde bu kadar sıkıcı bulurdu kendini…” “Önce konuşur, sonra düşünür.” dedi Hüsamettin Bey, yavaş bir sesle. “Hepimiz gibi.” “Bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı.” “…Onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumları gönderirler. Biz, o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeye çalışırız.” “Her biri kendi kafasındaki dünyayı yaşadığı halde, hep birlikte oldukları için, aynı nedenle duygulandıklarını, aynı şeylere güldüklerini sanıyorlardı.” ” Bu ülkede çocuklara yer yok. Başka ülkelerde varmış, her tarafı yeşil ülkelerde. Biz, büyük bir sabırsızlıkla çocukların büyümelerini bekliyoruz. Onların kafalarına vuruyoruz, adam olmaları için. Seniyezitseni olarak görüyoruz onları. Kafalarını tıraş ediyoruz çabuk büyüsünler diye. Benim içimdeki çocuk büyümedi. Yirmi üç Nisan’da onu da bir saatlik başbakan yapsalardı belki büyürdü. Hayır, büyümezdi. Yıllardır taşıyorum içimdeki çocuğu; yaşamadığı için büyümedi hiç, amcası.” “Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür.” “Birimi var mı Hikmet Amca?” “Birimi insandır.” “Hayır, kelimeler aldatıcıydı; kelimeler, bizi gerçeklerden uzaklaştıran küçük tuzaklardı.” “İnsanlık öldü. Belki de hiç yaşamamıştı. Belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim. Korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık saymıştım.” Beni anlamalısın… Çünkü ben kitap değilim; çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz. Yaşarken anlaşılmaya mecburum. Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar Hakkında Sık Sorulan Sorular Tehlikeli Oyunlar Romanın Türü Nedir? Atay'ın Tutunamayanlar adlı romanından sonra ikinci başyapıtı olan Tehlikeli Oyunlar adlı romanın türüne bakıldığında sıkça kurguya yer verilmiştir.. Tehlikeli Oyunlar Romanı Kaç Sayfadır? Oğuz Atayın sıra dışı romanı olan Tehlikeli Oyunlar 479 sayfadır Hikmet Benol Kimdir? Hayata Tutunamayanlar'dan biri olan Hikmet Benol'un ruhsal bunalımları, hayatı gereksiz bulması nedeniyle kendi iç dünyasıyla verdiği mücadeleyi anlatır. Ayrıca roman Türk edebiyatında postmodernizmin ilk örneğidir. Tehlikeli Oyunlar Ne Anlatıyor? Hikmet Benol adlı tutunamayan bir adamın yaşam öyküsünü anlatır. Okurun karşısına yeni boşanmış ve mutsuz bir adam olarak çıkan Hikmet Benol bu hayatını geride bırakarak gecekondu mahallesine taşınır. Kendi iç dünyasıyla yüzleşir ve hayatına düşünceleri ve yalnızlığı ile devam eder. Bu yazıyı puanlamak için tıklayın!
Oğuz Atay’la “Tutunamayanlar” üzerine Pakize Kutlu’nun Oğuz Atay’la yapmış olduğu aşağıdaki röportaj Yeni Ortam’da 30 Eylül 1972 tarihinde yayımlanmıştır. 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazanan ilk romanınız Tutunamayanlar’a karşı eleştirmenlerimiz genellikle yaklaşmaktan kaçınır bir tavır takındılar. Romanınızı ödüllendiren TRT seçici kurul üyesi edebiyatçılarımız da bu suskunluğa katılır göründüler. Tavrı bütün olarak nasıl yorumluyorsunuz? Eleştirmenlerimizin, daha doğrusu uzun süredir yazmayanların dışında olanların kafasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş bir roman tanımı var sanıyorum. Bu yüzden bir kitabı bu ölçülere uyup uymamasına göre değerlendiriyorlar. Belki de benim yazdığım, bir bakıma karmaşık ve alışılmadık sayfalar için henüz yeni bir kalıp bulamadılar. Oğuz Atay, romanınızın yapı, içerik ve anlatım çeşitliliği bakımından alışılandan farklılığı hemen dikkati çekiyor. Anlatım özelliğindeki değişiklikler, sıçramalar ve hız okurun romana girmesini bir ölçüde güçleştirmiyor mu? Bu, okurla aranızda kurmak istediğiniz bağ bakımından düşündürücü değil mi? Ülkemizde okur sayısı oldukça düşük. Büyük kalabalıklarla bağ kurduğu sanılan romanların bile aydınların dışında bir okuyucu kütlesi bulunduğunu sanmıyorum. Üstelik aydınlar, bir de kendileri hakkında yazılanları okumak zorunda. Bu bakımdan benim gibi yeni yazmaya başlayan birini arayıp bulmak ve alıp okumak zahmetinin üstesinden gelmiş okuyucuların, ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum. Okur yazarı az olan ülkemizde bile, okuyucular böyle bir kitap yayımlandığını haber alırlarsa, birçok yazarımızın aklından bile geçiremeyeceği bir yetenekle daha neler neler okuyabileceklerine inanıyorum. Okuyucuyu yeteneksiz sayarak yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdığını anlamıyorum. Tutunamayanlar ile ne yapmak, neyi vermek istediniz? Tutunamayanlar ile çok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini, “Peki herkes ne yapıyor?” diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarımın iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum. Tutunamayanlar’dan Selim Işık kimdir? Selim Işık, birçok tutunamayanın bileşkesidir. İntihar eden bir arkadaşım, Ural var; ama bütünüyle Selim Işık o kadar değil. Belki ben varım bu cümleyi yazmayın. Adlarını yazmanın sakıncalı olduğu birçok arkadaşım var. Herkesin “tutunan” olmak istediği bir ülkede tutunamayanlığı seçen Selim Işık’la yakınlığının olması birçok kimseye dokunur diye onların adlarını saymak istemiyorum. Selim öldü. Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre, ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım. Ya Turgut Özben? Turgut Özben’in durumu farklı bir bakıma. Turgut, bütün çabasına rağmen tutunamıyor. Bu açıdan Selim kadar akıllı değil. Belki de Turgut, bir kişinin, bir tutunamayanlar prensinin ortaya çıkarak, hepsi adına sonuna kadar dayanmasını istediği için kata, arabaya ve küçük burjuva nimetlerine boş verip tutunamamayı seçiyor. Selim’le birlikte Selim öldükten sonra yola çıkıyor. Son olarak bir trende görmüşler onu. Belki yolculuğu bitmemiştir daha. Bir de hikâyeniz yayımlandı. Yeni Dergi’nin, Eylül 1972 tarihli sayısında. Roman ve hikâye bağlantısı üstüne düşündükleriniz? Bugün hâlâ ayrı türler olarak tanımlanabilir mi? Bugünlerde hikâye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikâye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale hepsi uydurma elbette gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikâyeden farklı imkânları var herhalde. İkinci romanım Tehlikeli Oyunlar’da özellikle oyun parçaları var. Bunun dışında, bu iki tür arasında farklar varsa onu eleştirmenler daha iyi bilirler. Yazarlarınızı açıklar mısınız? Neden sevdiğinizi, gerekçeleriyle? Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski’yi sayarsam, Tutunamayanlar’ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. İnsanı, bu arada Selim Işık’ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur? Gonçarov’un Oblomov’u, bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. İnsan roman yazmak istediğinde bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. “Hayatı roman” olanların yazdığı pek görülmüyor. 24 Temmuz 2021 Bunlar da ilginizi çekebilir 81 ilin kütüphaneleri Türk Telekom ile dijitalleşiyorCemal Süreya “Evlenince aşk mutlaka biter!” »
Oğuz Atay-Tutunamayanlar Bu romanın başkahramanı Selim ve onu anlatan yakın arkadaşı ise Turgut’un dilinden anlatılanlar dan dan öteye bir yolcuğa çıkıyorsunuz. Kitabı ilk elime aldığımda 724 sayfa oluşu beni biraz ürküttü. İlk başlarda kitabı okumak beni biraz yordu ama ilerleyen sayfalarda Selim’in yazma yolunda nelerden vazgeçtiğini bilmek beni üzdü. Belirtmem gerekir ki, yazma tutkusu olan insanların mutlaka okuması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Başkahramanımız Selim ile ilgili olarak ise günlüğüme şu notları düştüm Arkadaşlıklara hep yanlış noktadan başladığı için hep çıkmaza sürüklendi. Kendini açıklama cesareti bir türlü bulamadı. Ve hep yanlış anlaşıldı ve yanlış ilişkiler içinde bulundu. Bazı zaman kendini dinledi ama her kendini dinlediğinde kafasında oluşan birçok soruda kendini boğmak istedi. Bütün hayatı boyunca düşüncelerinden kaçmayı denedi. Sadece Tutunamayanlar diye bir söz çıkarabildi ortaya. Bir tek kelime ve unutamadığı insanları birleştiren bir kelime olduğuna inandı. Selim’i bu kitabın sayfalarında okurken çok kendime benzettiğimi itiraf etmeliyim. Selim gibi bende kendimi çoğu zaman ifade etmekte zorlanıyorum. Bazen çok yazmak istesem de beni anlatacak bir cümle ararken kendimi kaybettiğimi itiraf etmeliyim Yazdıkları için ise; Fazla üzülme edebiyat hevesi olarak kabul et gerçek sayma bunları mustarip bir ruhun çırpınmalarını ifade etmekten çok okuyucuların duygularını kötüye kullanmak isteyen acemi bir yazarın karalamaları dersin diye de not düşmeyi unutmadı. Ve sonrasın da ise unutulmayacak olan şarkılar yazdı. Diğer kahramanımız Turgut ise; Selim’in ölümü en çok onu düşündürdü. Neden öldüğüne ve neden ölmek istediğine dair bir şeyler bulmak ümidi ile eski arkadaşlarıyla buluştu ve Selim'i anlatmalarını istedi. Turgut’a göre Selim'i hiç kimse iyi anlatamıyordu ve yeni ipuçları bulması gerekiyordu. Bir gün Selim'in kız arkadaşı Günseli çıka geldi ve kendine yazılan mektupları Turgut’a verdi. O mektupları tek tek okudu ve bu sırada hayali bir arkadaş edindi adı ise Oric’ di. Oric’le Kendi kendine konuşmaya başladı. Oysa hayali kahramanını hiç kimse göremiyordu. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil arıyorum diyordu. Henri Poincaré bahsediyordu. Bende Google dan araştırma yaptım Her şeyi bilmem de mümkün değil değil mi?ve hakkında şunları Poincaré ;Fransız matematikçi ve vermiş olduğu derslerin yanı sıra, yazmış olduğu çok sayıdaki yapıtla da etkili olmuştur. Türkçeye de çevrilen "Bilimin Değeri" ve "Bilim ve Varsayım" gibi bilim felsefesiyle ilgili kitapları bunlardan sadece birkaçıymış. On Emir den bahsediyordu. On Emir; Musa’ya Sina Dağı'nda Tanrı tarafından 2 taş tablet üzerinde verildiği söylenen bir dizi dini ve ahlaki öğretiler bütünüymüş. İşte bu Emirler; Karşımda başka ilahların olmayacak. Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin. Yehova'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın. Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün Allah'ın Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı. Babana ve anana hürmet edeceksin. Öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Çalmayacaksın. Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın. Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına yahut kölesine yahut cariyesine yahut öküzüne yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin. Diyor. Moliere bahsediyordu. Moliere; Fransız oyun yazarı ve oyuncu. Oyunlarının tümünü, yayımlamak amacıyla değil, oynanmak amacıyla yazmış. Moliere komedisinin çağı için çok yeni bir kavramı, saçmalık kavramını öne çıkarmasını sağlamış. Eğer bir söz ya da olay, her türlü akılcılık sınırını aştığı halde bizi güldürüyorsa, Moliere'e göre burada akılla budalalık sürekli yer değiştiriyor demiş. da De Gaulle fıkrasından bahsediyor. De Gaulle fıkrası; Fiat fabrikasında çalışan bir işçi… O zamanki Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya’ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var. Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Carlo’ya rastlamış. Herkesin gözü önünde ”Vay Carlo…” diye sarılıp kucaklaşmış. Orada ayaküstü sohbet etmişler. Tüm protokol bu dostluktan şaşkın… Konuk gittikten sonra patron Carlo’yu çağırıp, Krusçev’i nereden tanıdığını “Hiiç” demiş. ”Ben eskiden komünisttim… 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova’ya göndermişti. Orada tanışmıştım.” Olay unutulmuş. Üç beş ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya’ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti. Tezgahların arasında ”Vay Carlo..Vay Nixon..” muhabbeti… İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Carlo’yu yine çağırtmış. Soru da cevap da aynı; ”Bir ara Amerika’ya göç etmeye kalkıştım. New York’ta başım polisle belaya girdi.. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..” Olay bu kadarla kalsa iyi.. İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli derin bunalımlara girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Carlo’nun uluslararası çevresi var. - De Gaulle’ü nereden tanıyorsun? - Nazilere karşı Paris’te yeraltı savaşı yapıyorduk… Özel kuryesiydim.. - Sen herkesi tanır mısın? - Evet, hemen hemen… Patron iyice hırslanmış. - Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin. Carlo gülmüş. ”Tabii. Yakın arkadaşımdır.” Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış - İspatla… İspatlayamazsan kovarım… Carlo - Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım.. Patron pazarı iple çekmiş. Vatikan’da Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış. Bir süre sonra Papa balkona çıkmış. Yanında Carlo… Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor. O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış. Carlo bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya ”Bana müsaade” deyip meydana koşmuş. Agnelli yerde yatıyor. Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor. Carlo çevresindekilere, ”Bu benim patronumdur; ne oldu?” diye sorunca biri cevap vermiş - Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna döndü. “Şu sağdaki bizim Carlo, ama yanındaki kim?” diye sorunca seninki düşüp bayıldı. de Cyrano de Bergerac bahsediyor. Cyrano de Bergerac; 17. yy’ da yaşamış Parisli şair, oyun yazarı ve silahşor Savinien Cyrano de Bergerac'ın gerçek hayat öyküsünden esinlenilerek Fransız şair ve oyun yazarı Edmond Rostand tarafından yazılmış ünlü bir sahne eseriymiş. da Dorian Gray - Lord Henry'nin Hazcılık dan bahsediyor.. Hazcılık veya Hedonizm, Kirene Okulu'nun, yani Sokrates'in öğrencisi Aristippos'un 435-355 öğretisiymiş. Hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüşmüş bu ilgili düşüncelerinden etkilenen yakışıklı genç adam. Ahlaki veya ahlaksız bütün zevklere açık hale gelmeye başlarmış. ise şu cümlelerinin altını çizdim. Altını çizme nedenim ise İnsanoğluna güzel bir öğüt oluşuydu. Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah'ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler. Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük ederler. Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır. de yer alan bu paragraf kendimizi irdelememiz ve güzel yanlarımıza bakmamız gerektiğini önümüze sunan bir hayat dersi niteliğinde olmuştur. “Sonu gelmez şövalye romanları gibidir bu yaşantı en zor anlarda daima açık bir kapı bulunur girip saklanacak. Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire “buraya kadar "dediler. Oysa bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. “ En son altını çizdiğim bu paragrafla kitap özetimi bitirmek syf olan bu kitap ve bana düşündürdükleri için aslında özeti bu kadar kısa olmamalı diye düşünüyorum. Herkesi de bu kitabı mutlaka okumalı diyorum. Bana çok şeyler kattı, size de çok şeyler katabilir. “Düşüncelerine büyük bir içtenlikle bağlıydı. Herkesi de öyle sanıyordu. Bu içtenlik düşünmeyi meslek edinenlerin içtenliğinden çok farklı bir duyguydu. Mesleği sevmek gibi değil, hayatı sevmek gibi bir duyguydu. “ Oğuz Atay/Tutunamayanlar
Oğuz Atay’ın Romanlarındaki Mektuplar Tutunamayanlar ile yaşadığı günlerden bugünü yakalamış, Tehlikeli Oyunlar ile insanlığa her daim zevkle okunabilecek bir eser bırakmış olan, Oğuz Atay’ın eserlerinde mektup önemli bir yer kaplar. Zamanının haber vericisi ve duygu temsilcisi olan mektuplar, Oğuz Atay’ın her eserinde yer edinmişlerdir. Bazen bir mektubun varlığıyla başlayan eserleri, bazen de bir kitabın en sevilen sayfaları olan mektupların kalemidir, o… 1976’da aramızdan ayrılan Oğuz Atay’ın yazınları, Klasik Türk Edebiyatı’na başkaldırıdır. Klasik minvalde işleyen çoğu birbirinin tekrarı olan eserlere Tutunamayanlar ile isyan eder. Kafka ve Dostoyevski hayranlığı, eserlerinin çoğuna işlemiştir. Tutunamayanlar – Günseli’ ye Veda Mektubu Oğuz Atay, ömrünün görmeye yettiği ilk ve tek ödülünü bu eserle almıştır. Eser, Turgut’un, Selim’in mektubunun eline geçmesiyle, ve Turgut’un bu mektubun neden kendisinde olduğunu sorgulamasıyla başlar. Selim’in intiharından sonra, Turgut ve Selim’in iç dünyalarına tanık olduğumuz eserde Selim’in Günseli’ ye yazdığı mektup adeta bir baş yapıttır. ’ Günseli son günlerde öyle bir durumdayım ki bir iki dakika bile aklımı toparlayıp düşünemiyorum. Sevgilim şeytan bilir nelere takılıyorum neler düşünüyorum günlerdir, yatıyorum hastalıktan mı bilmiyorum şimdi biraz düşünebileceğimi hissediyorum ve uzun süredir aklımda yüzen belirsiz bir cismi aydınlatmaya karar verdim evet aklım gene karışmadan acele etmeliyim, ölmeye karar verdim. Günseli vakit geçirmeden yapmalıyım bunu yoksa ne olacağımı nereye sürükleneceğimi tahmin edemiyorum…’’ Satırları ile başlayan mektup ’ Acıklı şeyler yazmak istemiyorum acıklı sözler benim üzerimde etkisini kaybetti fakat seni etkileyecektir.’’ ’Kötü hatıralar insanın aklından kelime olarak çıksalar bile görüntü olarak kalırlar’’ gibi vurucu birçok cümle ile devam eder, hem bir bireyin iç dünyasına tanık olduğumuz hem de intihar etmeyi düşünen bir bireyin neler hissettiğini anlatan bu mektup, günümüzde kitabın öne çıkan bölümlerinden biridir. Tehlikeli Oyunlar- Bilge’ye Mektup Tutunamayanlar’a göre daha sade bir dünyası olan bu kitap, Türkiye halkı tarafından en çok bilinen Oğuz Atay eseridir. Oğuz Atay’ın kuvvetli espri anlayışının, dile hakimiyetinin ve olay örgüsü kurgusundaki başarısının en üst seviyede olduğu bir kitaptır. Hikmet’in, Bilge’ye olan aşkının ve bu aşktan zorunlu vazgeçişini anlatır. Kitabın 385’inci sayfasında bulunan mektup, kitabı daha önce okuyanların tekrar okuduklarında bütün hikayeyi hatırlayacağı veya kitabı hiç okumamış olanların bile okuduklarında hayran kalacakları bir ustalıkla yazılmıştır. “Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.’’ Satırları ile başlar mektup. “Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim. Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor. Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. İnsandır elbette sıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki. Bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.” paragrafları ile kendine olan güvenini yitirmiş, ve artık mektubu yazan kişinin intihara nasıl yaklaştığını gözler önüne serer. Bunu oldukça sade bir dille okuyucusuna aktarır. Bir ruh çözümlemesinin kolayca yapılabildiği bu kitap, sadeliğin usta bir kalemin elinden olunca ne kadar etkileyici olabildiğinin en önemli kanıtıdır. Korkuyu Beklerken – Babama Mektup Korkuyu Beklerken adlı öykü kitabında yer alan bu mektup, klasik Türk erkeği algısını anlatır. Halkın Baban gibi ol’ ya da Baban gibi asla olma’ sözleri arasında geçen kendileri olma çabasına değinir. Babaya karşı olan özlemle başlayan kitap, bir süre sonra keşke öyle olmasaydı veya keşke bunu yapsaydın gibi temennileri ile devam eder. Mektubun sonlarına doğru babasına benzeyen ve bütünüyle babasının aynısı olmaktan çekinen bir erkek evlat ile karşılaşırız. Bu eserinde, babası öldüğü için onunla tam anlamıyla yüzleşemeyen bir Oğuz Atay ile karşılaşırız. Söyleyeceklerine bir nebze ket vurmuş olsa da, Oğuz Atay muhteşem dilini ve anlatışını bu eserinde de kolaylıkla hissederiz. Mektubun tamamı burada yer almıyor, okumak isterseniz; ⇒ Babama Mektup – Oğuz Atay ’…Sana bazı şeyleri anlatamadım. Bir iki yıl daha yaşasaydın ya da dünyaya dönseydin – kısa bir süre için- her şey başka türlü olurdu sanki. Çaresizlik yüzünden birçok şeyin anlamı kayboluyor. Sen olmadıktan sonra sana yazılan mektup ne işe yarar? Fakat ben artık bir meslek adamı oldum babacığım. Yakın çevremde seninle ilgili bir hatıramı anlattığım zaman, “Ne güzel” diyorlar, “Bunu bir yerde kullansana.” Onun için, çok özür dilerim babacığım, seni de bir yerde, mesela bu mektupta kullanmak zorundayım.’’ Cümleleri hem özlem hem de hesaplaşmayı içerse de, mektuptaki bir cümle bütün baba- evlat ilişkilerini özetlemeye yetecek güçte ’Galiba biz, babacığım, birbirimizi hep böyle anlamadan sevdik’’ Bir Mektup Gönderilmemiş bir mektuptur, mektubun içerisinde kendisiyle çok büyük savaşları olan bir karakter ile karşılaşırız. Kendisine iş vaadinde bulunan patrona yazılmış bu mektup, yazan kişinin patrona olan hayranlığını, ona ne kadar özendiğini ve bu özentinin kendi hayatındaki değişimlere nasıl sebep olduğunu anlatır. Özgüveni düşük olan bu bireyin, patronuna ne kadar özendiğini, kendini alçaltıp karşısındaki yücelterek anlatışına şahit oluruz. Sırf patronunun çevresindeki kadınların güzelliğinden etkilendiği için kendi sevgilisinden ayrılır. Oğuz Atay’ın bu eserinde, başkalarının hayatına özenen bireyin nasıl yorgun düştüğüne, yıprandığına ve kendi hayatına dair memnuniyetsizliğinin etkilerine tanık oluyoruz. ’ Pek muhterem efendim, Sizi ilk gördüğüm andan itibaren o kadar sevdim ki, size bir mektup yazmadan, bütün olup bitenleri anlatmadan edemedim. Bu samimiyetimi bir saygısızlık olarak kabul etmemenizi dilerim. Aslında size olan saygım o kadar büyük ki, ilk defa karşılaştığımız zaman, içinde birlikte bulunduğumuz çevreden edindiğim izlenime göre, eskimiş bir dil ve modası geçmiş bir anlatımla size derdimi anlatmayı yetersiz buldum ve hemen bir sözlük bularak bu satırları yazarken yanımdan eksik etmemeyi, sizi sıkmadan size seslenmeyi kendime bir görev saydım.’’ Satırları mektubun başlangıcıdır, bu satırlarda da görüleceği üzere, birey öyle bir duygu içindedir ki kullandığı dilin bile karşısındaki tarafından algılanamayacak kadar kötü olduğunu düşünür. Bu gönderilmemiş mektubun altında aynı zamanda hiçbir imza bulunmaz.
Eğitim Öğretim İle İlgili Tüm Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri TUTUNAMAYANLAR ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ Kitabın Yazarı Oğuz ATAY Kitabın Konusu, Açıklaması Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir Kitabın Özeti Genç Mühendis Turgut Özben yakın arkadaşı Selim Işık’ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazetelerden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. İntiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir. İlkin Selim’in arkadaşlarından Metin ve Esat’la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır Metin’in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim, kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yanaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, başkasıyla evlenir. Esat da Selim için şunları söyler Selim’i lise öğrencisi iken tanır. İlginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. Wilde’a hayrandır. Fakat Gorki’yi okuyunca onu sevmez olur. Esat’la oyunlar düzenlerler, birlikte eğlenirler. Turgut Özben, Selim’in arkadaşlarından Kargı’yı bulur. Süleyman ona Selim’in yazdığı 600 dizelik bir şiir verir. Şiire göre, “Selim Işık tek ve Türk. Ve duygulu amansız/sabırsız ve olumsuz, yaşantısında cansız” sanılan bir kişidir. Turgut Özben Selim’le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli, Selim’e bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmaya çalışır. Fakat Selim’in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar, buluşurlar. İlişkileri gitgide ilerler. Ne var ki, Selim evlenmeye yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır, aile düzeninden de hoşlanmaz. Bağsızdır. Bir ara kendini içkiye verir. Çevreyle uyuşamaz. Sanki bilgi bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. “Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını düşünür. Günseli’ye bir mektup gönderir ve ardından intihar eder. Selim, son günlerinde “Tutunamayanlar” üstüne bir ansiklopedi hazırlamaya girişir. Orada kendisine de bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası bir memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adlı bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğundan arka sıraya oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Ortaokuldayken Pitigrilli’yi okur. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sırada Dünya Savaşı patlar. Askerliğini yaparken Kargı ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Kendi kabuğuna çekilir. Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır O da tutunamayanlar biridir. Kendini o zamana değin birtakım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur… “ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor ->Yazan ESRA.. 1. **Yorum** ->Yorumu Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. ->Yazan Hasan Öğüt. >>>YORUM YAZ<<< Adınız YorumunuzYorumunuzda Silmek istediğiniz kelime veya cümle varsa kelimeyi fare ile seçinve delete tuşuna basın... E MailZorunlu Değil
oğuz atay tutunamayanlar uzun özet